Bir Zamanlar First Date Vardı! Peki Ya Şimdi?

Sabahın erken saatlerinde güneşli bir güne uyandı. İstanbul’a gidecek otobüse binmek üzere yola çıktı. Meteoroloji yanılmamıştı, gerçekten de tam bir sonbahar havası vardı. Pencere kenarında oturmuş yola bakarken güneş yüzünü ısıtıyordu. Gözlerini kamaştıran güneşe yüzünü çevirip kapadı gözlerini, gülümsedi. Yavaş yavaş kayboldu yüzündeki gülümseme, uyuyakaldı. İlişkilerde hissiyat nasıl olmalı

She and Girls Dergisi, Moda Dergisi, Alışveriş Dergisi.

youtube.com/msemedya

Kız, o saatlerde uyuyordu, kim bilir kaçıncı rüyasındaydı. Üstelik uyumaya da pek niyetli gibi değildi. Sahi, sabahları erken kalkmak neden bu kadar zor? Bir anda uyandı. ‘Pat’ diye uyanmak! Alarm kurduğunda bile bu kadar çabuk uyanmıyordu. Saatine baktı; “Of daha çok erken” dedi ve uyumaya çalıştı, müziğin yardımıyla… Uyandığında otogardan 5 dakika uzaklıktaydı. Esnedi, gerindi, gözlerini ovuşturdu. Otobüsten indiğinde saat 14.30’du. Montunu giydi ve eve gitmek için bir taksi çevirdi.

Dolabının karşısına geçti, şöyle bir göz attı kıyafetlerine. Kafasında 1-2 kombin oluşturdu sonra dolabın kapağını açık bırakıp karşısına oturdu. Kitap okumaya başladı. Bir yandan kitap okuyor, bir yandan da gelen maillerine bakıyordu. O sırada mesaj geldi;

“Ben geldim. 17.00 gibi çıkabilirim. Sen neredesin?”
“Evdeyim. 17.00 uygun bana da. Nerede buluşuruz?”
“Sen ne taraftaysan oraya gelirim ben de.”
“Tamam o zaman, konuşuruz.”

Yerinden kalktı, makyaj yapmaya başladı. Tabi ki çok abartmadı; göz kalemi, rimel, allık… İlk seçtiği kombini giymeyi tercih etti; buz grisi bir pantolon, beyaz atlet, kahverengi botlar, üzerine de annesinden kalma buz mavisi bir trençkot. Evden çıkarken saat 16.15 olmuştu bile.

“Neredesin?”
“Taksim’deyim.”
“Tamam, 5 dakikaya oradayım.”

Kız meydandaydı ve hava iyice serinlemişti. İnce giyindiği için biraz üşüdü, meydandaki kafede olacağını söyledi çocuğa. İçeri girdi, tıklım tıklım dolu. Zaten küçük bir yer, masalar iç içe… Şöyle bir etrafına bakındı, tek başına oturan ve kitap okuyan bir kız çarptı gözüne;

“Pardon, burası boş mu?”
“Evet.”
“Arkadaşımı bekliyorum da, rahatsız olmazsanız oturabilir miyim?”
“Tabi ki.”

Kızın okuduğu kitaplar sinema üzerineydi, dayanamadı, merak etti;

“Sinema-tv bölümünde misiniz?”
“Evet, sınavlar yaklaşıyor.”
“Ama eğlencelidir dersler…”
“Tabi ki, çok seviyorum. Birazdan çekime gideceğim, staj yapıyorum aynı zamanda.”
“Aaa ne güzel!”
“Dışarıda üşüdüm, servis gelene kadar burada bekleyeyim dedim.”
“Aynen, ben de çok üşüdüm. Ben bugün biriyle tanışacağım aslında.”
“Öyle mi?!”
“Evet, biraz heyecanlıyım.”
“Heyecanlanma ya, güzel geçer. Beni arıyorlar, servis geldi sanırım. Tanıştığımıza memnun oldum ve iyi şanslar!”
“Teşekkür ederim, ben de memnun oldum.”

Masada tek başına kalmıştı şimdi. Parmaklarını masaya vurarak, etrafındakilere gülümseyerek, bacaklarını sallayarak heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu. Telefonu çaldı;

“Alo!”
“Alo, hangi kattasın?”
“Burası tek katlı, sen aşağıdaki şubeye mi gittin?”
“Ya! Tamam, dur, hemen geliyorum!”

Daha fazla bekleyemeyecekti, hemen dışarıya attı kendisini. Ne kadar soğuk olursa olsun dışarıda bekleyecekti. Üşüyordu ama bir yandan da heyecandan üzerine gelen duvarlar olmadığı için seviniyordu. Bir o yana, bir bu yana dolanıyordu ısınmak için. Derin bir nefes aldı ve olduğu yerde durdu. Metrodan inip çıkanlara, koşturanlara, kaosa bakıyordu -ki bir anda sola çevirdi kafasını, son adımını atmış karşısında duruyordu…

Gülümsedi(ler)

Kısa bir merhabalaşma faslından sonra en büyük soru geldi; NEREDE OTURALIM?

Zamanı gelince düşünürüz dedikleri soru, birazdan başlarına bela olacaktı;

“Burası çok kalabalık.”
“Burası çok küçük.”
“Burada yer yok.”
“Buranın terası çok güzel! Aa ama teras kapalıymış!”

Gülmeye başladılar; YER BEĞENMİYORUZ RESMEN!

Galatasaray Lisesi’nin oraya geldiler ve durdular;

“Soldan, yokuştan aşağı insek?”
“Hmm, evet! Orada güzel bir yer var.”
“İnmeyelim dersen, şurası da var istersen.”
“Yok yok, inelim.”

Yokuştan indiler, indiler, indiler ve kafeye geldiler. Mis gibi limon kokuları arasında bir masaya oturdular. Loş ışık, mum, limon ağaçları… Menüye baktılar, ikisi de aynı tatlıyı seçti; limonlu cheesecake. Tatlılarını beklerken nihayet sohbet etmeye başladılar. Bir dilim portakalla gelen tatlılarına bakarken ‘Godfather’ göndermesi de yapmayı ihmal etmediler; ÖLMEYİZ DEĞİL Mİ?

Tatlıyı yedikleri anda ikisinin de sesi kesildi, enfesti. Demek ki bu yüzden diğer yerler içlerine sinmemişti, mükemmel tatlıyı bulmak için…

1 saat geçmişti o masada, çocuğun telefonu çaldı. Şehir dışından arkadaşı gelecek ve onda kalacaktı, o yüzden buluşup eve geçme planları yapmışlardı. Limon kokulu masadan kalkma zamanıydı şimdi… Birkaç kere yürüdükleri yolu geri dönerken sohbet etmeye devam ettiler. Metroya yaklaşırken ise, ikisi de susmuştu, çünkü o sırada iç sesleri devreye girmişti;

“Ne çabuk geçti zaman…”
“Biraz daha zaman olsaydı…”
“Hiç gitmek istemiyorum!”
“Gitmese ya.”
“Acaba gelmek ister mi, sorsam mı?”
“Neyse arkadaşı gelmiş, ayıp olur.”
“İlk günden de sorulmaz ki, ya ters davranırsa?”
“Ama hemen eve gitmek zorundalar mı ki?”

Metroya gelmelerine bir ışık kalmıştı, yeşil yanmasını beklerken çocuk sordu;

“Ya bu arada sormadım ama, gelmek ister misin? Playstation falan oynayacağız yani, sever misin?”
“Aa gerçekten mi? Severim aslında.”
“Gel o zaman, hem daha erken, sonra gidersin.”
“Tamam.”

Yeşil yanmıştı, karşıya geçerken ikisi de dışarıdan normal gözüküyordu ama içlerindeki ses ‘WUHU’ diye bağırıyordu. Arkadaşını gördü, selamlaştılar ve metroya indiler. 2 arkadaş sohbete dalmışken kız kara kara düşünmeye başladı;

“Gitmesem mi acaba? Ama biraz daha vakit geçirmek istiyorum! Of eve de gidilmez ki ilk günden! Ya psikopat bir katilse?!”

Evlerinin durağında geldiklerinde “Size iyi akşamlar,” dedi kız.

“Gelmiyor musun?”
“Ya şimdi ayıp olur, ne bileyim…”
“Hayır ya, ne ayıbı!”

Hızlı düşünmek zorundaydı çünkü birazdan kapılar kapanacaktı. Ding dong sesi geldi ve kapılar kapandı.

Bir daha görüşmediler, ama ellerinde kalan çok güzel bir “first date” hatırası vardı. Bu bir reddediliş değildi aslında… Sadece, ateşi yakacak yeterli kıvılcım olmamış demek ki! Çünkü olsaydı, ikinci şans bunun için her zaman hazırda bekliyordu.

Peki ya şimdi? Şimdi, insanlar ilk şansı bile birbirlerine tanımıyorlar. Artık “first date”ler yok! Artık “first kiss”ler için duyulan heyecan yok! Şimdi herkes içinde ‘BİR’ geçen cümlelerden kaçıyor; BİRlikte olmak, BİRiyle olmak, BİRinci olmak, BİRlik olmak…

Sahi, neden öyle oldu?

Nebile Kapıcıoğlu

İlişkilerde hissiyat nasıl olmalı

She and Girls Yaz 2019 Sayısı Gençlik Dergisi Girls Hediyesiyle Dergiliklerde!

SHE AND GIRLS DERGİ