Türkiye’nin ilk kadın ressamı Mihri Rasim Müşfik’in hayatını yazarımız Aydan Gündüz kaleme aldı. Bu müthiş başarı öyküsü She and Girls Dergimizde büyük ilgi gördü. Siz değerli okuyucularımız için web sitemizden de yayınlıyoruz.
Kendi resmini çizmişti; sanki suyun üzerine… Ve sonra, suda sureti yok olsa da, bir tuval üzerinde gölgesi ansızın gülümseyiverdi ; o andan, bu ana… İlk Türk kadın ressam Mihri Müşfik
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin ünlü hocalarından Dr. Mehmet Rasim Paşa’nın kızı, Mihri Rasim Müşfik; ilk Türk kadın ressam… Batılı yaşam tarzını benimsemiş, sanata karşı ilgili ve duyarlı bir ailede edebiyatla, müzikle, resimle iç içe büyür ve aldığı özel derslerden birine karşı duyduğu yakınlık onun kaderi olur. O henüz habersiz olsa da, sonsuzluğun kapısına usulca kendi suretini resmetmektedir. Yaptığı ilk tablo, babasının arkadaşı Besim Paşa’ya ait bir karakalem portredir.
O dönemde saray ressamı olan İtalyan ressam Fausto Zonaro’dan özel resim dersleri alır. Kuvvetli deseninde ve batı sanatına duyduğu ilgide bu eğitimin etkisi büyüktür. Ancak yeteneğini geliştirebilmesi için çok fazla seçeneği yoktur; çünkü ülkenin güzel sanatlar eğitimi veren tek okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebine kız ögrenciler alınmamaktadır. Yaşadığı dönemin çok ilerisinde bir hayat anlayışına sahip ve özgürlüğüne de son derece düşkün olan Mihri Rasim, çok geçmeden Avrupa’ya resim eğitimi almak üzere gider. Bir süre Roma’da kalır; sonra o dönem sanatın merkezi sayılan Paris’e geçer.
Tarihler 1911 senesini gösterdiğinde Paris Güzel Sanatlar okulunda açılan bir heykel desen sınavında birincilik kazanır. Bu sırada Sorboune’da siyasi bilimler öğrenimi yapan Müşfik Selami Bey’le tanışır. Aralarındaki dostluk bir süre sonra aşka dönüşür ve evlilikle sonuçlanır. Mihri Müşfik 1913 yılında Darülmuallimat’a ( İstanbul Kız Ögretmen Okulu’na) resim öğretmeni olarak atanır; ve bu dönemde Türk sanatında bir çok ilke imza atar. Ögrenci kıyafetlerinin tartışıldığı, kızların yüzü açık çalışmalarının tepkiyle karşılandığı bir dönemde görev yapan Mihri Müşfik bilgisi, görgüsü ve giyim tarzıyla öğrencilere örnek olur.
Kızların Sanayi-i Nefise Mektebi’ne alınmamaları ve onlara güzel sanatlar eğitimi verecek bir okul olmayışı onu bu konuda da çalışmaya iter. Maarif Nazırı Şükrü Beye İnas Sanayi-i Nefise Mektebinin kurulmasını önerir. Hatta Şükrü Beyin huzuruna çıkarak; Meşrutiyet’le birlikte gelen hürriyetten sadece erkeklerin faydalandığını, kadınlar için ise hala bir şey yapılmadığını söyleyerek, inas (kız) sanayi-i nefise mektebi’nin kurulmamış olmasını eleştirir. Onun bu ısrarlı çabaları, çok geçmeden sonuç verir ve Türk resim sanatında isim yapmış birçok kadın ressamın yetişmesini sağlayacak olan okul 1 Kasım 1914’de Mihri Müşfik’in çabalarıyla kurulur.
Mihri Müşfik, öğrencilerine modelden, antik heykellerden ve doğadan çalışmalar yaptırır . Özellikle çizim üzerinde durur ve eksiksiz bir desen eğitimi almalarını sağlar. Atölyeye olağanüstü girişkenliği ile kadınlar hamamından modeller getirten Mihri Müşfik, ilk kez kızların resim atölyesinde çıplak kadın model üzerinde çalışma yapmasını da sağlar. Dönemin tutucu ortamında, erkeklerin devam ettiği Sanayi-i Nefise Mektebinde bile çıplak modelden çalışmak türlü sıkıntılara yol açarken, inas’ta böyle bir eğitimi düşünmek ve uygulamak onun cesur kişiliğinin bir yansımasıdır.
İnas’ta bir süre sonra yaşlı ve giyinik olmak şartıyla erkek model kullanmalarına da izin verilir; ve ünlü Zaro Ağa model olması için kızların resim atölyesine getirilir. Ayrıca onlara Topkapı Sarayında ve köprü altında açık hava çalışmaları da yaptırır bunun için özel izinler alır. Çalışmalar ögrencilerin kız olması sebebiyle polis gözetiminde gerçekleştirilir. Edebiyat ve sanat çevresinin seçkin isimleriyle bir arada son derece üretken ve aktif bir dönem yaşayan Mihri Müşfik ünlü isimlerin ve onların çocuklarının portrelerini yapar.
Mihri Müşfik ve Tevfik Fikret arasında da yakın bir dostluk kurulur. Bu dostluk Tevfik Fikret’in resim yapması, Mihri Müşfik’in edebiyata olan ilgisi sayesinde daha da güçlenir. Hemen her gün şairi ziyarete giden Mihri Müşfik, Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki evinde kalarak onun portrelerini yapar ve onun ölümü üzerine yanında getirdiği alçı ve vazelinle Tevfik Fikret’in çehresinin maskesini ve sağ elinin kalıbını alır. Bu Türk sanatında bilinen ilk masktır. Mihri Müşfik savaşın hemen ertesinde başlayan o karanlık süreçte işgalcilerin ve tutucu güçlerin baskılarına dayanamayarak İtalya’ya gider.
1923 yılında eşinden boşanır ve bir daha “Müşfik” soyadını kullanmaz. Babasının adı olan Rasim soyadını kullanarak resimlerini bu şekilde imzalayan sanatçı, yurtdışında Mihri Rasim olarak tanınır. Bir ara tekrar yurda dönen sanatçı, İzmir Zaferi’nin ardından Atatürk’ü Mareşal üniformasıyla ayakta gösteren bir resim yapar ve eserini Çankaya’ya götürerek Atatürk’e sunar. Ankara Halkevi Koleksiyonu içinde yer alan eser daha sonra Yugoslavya Hükümeti’ne armağan edilir.
Mihri Rasim Müşfik ömrünün geri kalanını geçirdiği Amerika’da da sergiler açar, üniversitede hocalık yapar. Ancak son zamanları pek sıkıntılı geçer; kırgın ve kırılmış bir ruh hali içindedir. Sağlığını kaybetmiştir; çalışamaz durumdadır. Ailesine gönderdiği, insana karşılıksız bir aşkın derin hicranıyla yazılmış hissini veren mektuplarında ömrünü resme adamış olmanın pişmanlığı içindedir. Ve o küskünlüğüyle baş başa, sessizce gidiverdiğinde sureti belirir, sayısız renk içinde, o tuval üzerinde…
Kaynak: İlk Türk Kadın Ressam Mihri Rasim Müşfik( Açba)/ Mahinur Tuna
Mihri Müşfik Yaşamı Sanatı/ Emine Seyran