Cumhuriyet Döneminin İlk Kadın Terzileri Moda Dünyasına Nasıl Adım Attılar?

Adeta bir salon süsüydü, zarif kumaşlar içinde… Panjurları sıkı sıkıya örtülü bir evde kıpırtısız ve hareketsiz oturuyordu; çok zamandır; aslında asırlardır… Cumhuriyet’in ilk kadın terzileri

She and Girls Dergisi, Moda Dergisi, Alışveriş Dergisi.

youtube.com/msemedya

Cumhuriyet öncesi Türk toplumunda kadın, mutfak, sofa ve avlu üçgeninde yaşamını sürdürüyor, tek uğraş alanı olarak da hem kendisinin hem aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için dikiş dikiyordu. Bu uğraş ona çok küçük yaşlardan itibaren evdeki büyük hanımlar tarafından zorunlu olarak öğretilmekteydi.

Tanzimatla birlikte toplumda batılılaşma anlamında başlayan kıpırdanma özellikle, kısıtlı da olsa belli bir eğitim alabilen kadınlara da sirayet etti. Ve dikiş dikmek kentli kadınlar için bir el becerisi olmaktan çıkarak yavaş yavaş modayı takip edebilmek için kullandıkları bir araç haline gelmeye başladı. Toplumun yüzde doksan beşini oluşturan halk, o zaman ki deyimiyle ‘ısmarlama’ veya hazır elbiseye pek rağbet etmiyordu.

Terziye gitmek isteseler bile, çoğunun satın alma gücü bunun için yeterli değildi. Hali vakti yerinde olanlar ise, elbiselerini diktirmek için, bu işi yaparak hayatını kazanan terzilere gidiyordu; ve gittikleri terzihanelerde kendilerine o zamanki deyimle ‘elbise dikiyor’ ve ‘kıyafet yapıyorlardı’. Bu anlamda özellikle de İstanbul şehri, on dokuzuncu yüzyılda terziler için adeta bir cennetti.

Dönemin lüks tüketim anlayışına göre, dayanıklı İngiliz kumaşından yapılmış ve işinin ehli ‘ecnebi’ terziler tarafından en son modaya uygun olarak biçilip dikilmiş kaliteli bir elbise, sahibinin ne kadar kibar, zengin ve prestijli olduğunu gösteriyordu; bu bir zarafet, seçkinlik, statü sembolüydü.

Ancak tüm bunlara uyarak terzilerin kapılarını aşındıranlar nüfusun yanlızca küçük bir bölümünü oluşturuyordu. Bu kişiler için, giydikleri elbisenin hangi kumaştan yapıldığı kadar, kimin elinden çıkmış olduğu da önemliydi. Bir anlamda bugünün marka takıntısıyla birebir örtüşen bu durum günümüzde de kullanılan renkli ve ayırt edici etiketlerin atası olan terzi etiketlerinin kullanılmasına da yol açmıştı.

İşte bu ‘etiket merakı’ yüzündendir ki dönemin terzileri ürettikleri ürünlerin kalitesi kadar, yarattıkları ‘ambiance’ ve yaptıkları isim ile orantılı olarak sınıflandırılmaya başlandı. Kadınlar ise adeta asırlardır bir kenara itilmenin acısını çıkarırcasına bu yeni modaya pek çabuk ayak uydurdu. Bir araya geldiklerinde artık kumaştan, dantelden, terziden başka bir şey konuşamaz olmuşlardı.

Hatta bir müddet sonra daha da ileri giderek birbirlerinden kumaşçılarını ve terzilerini bile gizler hale geldiler. Özellikle Pera civarındaki yabancı asıllı ve azınlık terzileri en çok tercih edilen terzilerdi. Abdülhamid devrinde Rum ve Er¬meni cemaatlerinin kızlar için açtıkları sanat okullarından çıkan terzi kızlar, İstanbul’u kısa zamanda İslam dünyasının kadın moda merkezi haline getirdi. Şam’dan getirilen ipekli kumaşlar İstanbul’da açılan terzihane ve atölyelerde elbise olarak dikiliyor ve kadın giyim kuşam modasında İstanbul büyük ün yapmaya başlıyordu.

Avrupalı kadınlar bile bu modanın etkisi altında kalmaya başlamışlardı. İstanbul’da özellikle yüksek tabakadan gelen kadın müşterilere hitap eden bir terzi sektörü vardı ve bu sektör tamamı yabancı asıllı veya azınlıklara mensup olan terzileri’nin kontrolündeydi. Müslüman Türk terzileri ise çeşitli dönemlerde Osmanlı kadın dergileri etrafında gelişmişti; bunlar Hanımlara Mahsus Gazete’nin Terzihanesi (1895), Şişli’de Kız Sokağı’nda 18 Numerolu Hane (1901) ve Kadınlar Dünyası Dergisi’nin Terzi Evi’ydi (1913).

1913 yılında Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği’nden ayrılan Behire Hakkı Hanım, ilk ‘Biçki Yurdu’ terzihanesini kurdu; ve yalnızca Biçki Yurdu’na gelen siparişleri dikmekle yetinmeyip, kendisine başvuran kadınlara biçki ve dikiş öğretmeye de başladı. İkinci yılında 60 öğrenci almayı planlayan Biçki Yurdu, bir aralık Kadıköy ve Üsküdar’da şubeler açabilecek kadar başarı kazanmıştı.

Biçki Yurdu’nun kurucusu Behire Hakkı Hanım da bu başarılarından dolayı daha sonra Sanayi Madalyası ve Maarif Nişanı ile ödüllendirilmişti. Türk Kadınları Biçki Yurdu, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçilirken de varlığını sür¬dürmeyi başarmıştı ve 1930’lu yılların ortalarına kadar da kapsamlı faaliyetlerini devam ettirdi.

Bir diğer Türk kadın terzihanesi girişimi de, Aşıkbabazade Nureddin Bey önderliğinde “bazı mâhir ve san’atkâr hanımlar tarafından” 15 Haziran 1919 günü Babıali Caddesi üzerinde Sultan Mektebi Sokak’ta kurulmuş olan İstanbul Ha¬nımlar Terzihanesi’dir. Yazık ki bu terzihaneler ilgisizlik yüzünden zaman içinde birer birer kapandı. Ancak Türk kadınları kendilerine, yerine getirmekle yükümlü oldukları bir görev olarak dikte edilip öğretilen terziliği çok geçmeden bir meslek olarak benimsediler.

Artık, dikiş dikmek onlar için ne sadece modayı takip aracı ne de bir zorunluktu; özellikle Cumhuriyetle birlikte hayatın hemen her alanında öne çıkmaya başlayan çağdaş Türk kadını için kendini özgürce ifade ettiği alanlardan sadece biriydi.

Geçmişine şimdi rengarenk, ışıtılı bir tebessümle bakıyor; ve varoluşun o pek kuvvetli nefesini tüm bedeninde hissederek türlü değişik onlarca kumaşa şekil veriyor; kendi elleriyle, bu kez keyifle,..

Kaynak: Osmanlı Hanımları ve Kadın Terzileri 1869 – 1923
Yavuz Selim Karakışla/ Akıl Fikir yayınları
Erken Cumhuriyet Dönemi Terzilik Kültürü F. Dilek HİMAM/ Elif TEKCAN
Aydan Gündüz

Cumhuriyetin ilk kadın terzileri

She and Girls Yaz 2019 Sayısı Gençlik Dergisi Girls Hediyesiyle Dergiliklerde!

SHE AND GIRLS BAHAR 2024